trier’in kadınlarından selma’nın öyküsü
dancer in the dark
Zaman aktıkça azalan ışığına rağmen hep umutla tutunmaya çalıştığı hayatında, tek bir dayanağı tek bir amacı vardı… Kendi çektiği cezayı oğluna aktarmış olmanın vicdan azabını her gün yaşar, bununla başa çıkabilmek için tüm enerjisi tükenene kadar çalışırdı. Bir de en kötü anlarında sığınabileceği düşleri vardı, kulağında müziği, adımlarında ritmiyle… Müzikallerde kötü hiçbir şey olmazdı çünkü.
Sığındıkları olmasa da inandıkları vardı hayatta. Bir de her gün sabırla, küçücük bir kutuya sığdırdığı hayatı…
Işığının azalmasına üzülmemişti bir kez olsun, görülmeye değer hiçbir şey bulamadığından. Ama asıl o değil, çevresindeki diğer insanların yaşadıklarını öğrendi kendi yarattıkları karanlıklarında, inandığı adam zamanla bir zavallıya dönüşüp, hayatını çaldığında. Adamın içindeki kötülük çıktı aydınlığa, kadının görmek istemeyeceği kadar…
Parmaklıklar ardına giderken bir tek soru vardı aklında. Tüm yaşananlara rağmen, kendi karanlığına saplamak istemediği oğlu. Ölümden kurtulmayı reddedişinin nedeni gibi… Kendine dair, hayattan tek bir gün daha istemeyişi gibi…
Son sahnesini yaratıp, müziğini duyduğunda, 107 adımın her birini hissede hissede ilerledi sonuna. En güzel şarkısını söylerken, birden, ses kesildi… Kapandı perde…